Geçtiğimiz yıl benim için daha önceki bazı yıllarda olduğu gibi yeni bir döneme geçiş süreci oldu. Bu süreçte birçok deneyimler yaşadım ve büyüdüğümü hissettim. Büyümek sadece bedenen değil ruhen de olabiliyor elbette.
Canlılarla etkileşim kurmaya başladıkça insanlığın da bir canlıda olan temel özelliklerini fark etmeye başladım. Çocukluğumdan beri bitkilerle aram iyidir ama hayvanlarla mesafeliydim. Onlara karşı korkumu yenip sevmeye başladığımda, onlardan çok şey öğrendim…

Sevgiyi herkesin gösterme biçimi farklı olduğu gibi alma biçimi de farklı olabilirmiş. Aynı kedilerde olduğu gibi fazla sıkıştırdığında seni tırmalayabilir. Her canlının kendine göre sınırları var. Ve bazen ona verdiğin yemeği alıp kaçabilir, hiç arkasına dahi bakmadan… Yani çokta karşılık beklememek lazımmış eğer içinden geliyorsa beklentisiz vermeli ama çoğu zaman için ilişkilerde alma-verme dengesini de korumalıyız. Yoksa insanlar içgüdüsel olarak kendini hayvansı yönüne indirgeyip verdiğin sevgiyi alıp kaçabiliyor…
Çoğu insan hayatı yarış olarak görüyor, fakat hepimizin yaptığı iyi ve kötü şeylerin toplumun yararına veya zararına olduğunu bilmiyor. Kendi çıkarımız için yaptığımız şeyler bile yakın çevremizden tut çoğu insanı etkileyebiliyor. Yani sen mutlu hissedeceksen yap o davranışı ama sana değer verenleri de üzmeden yapmanın bir yolunu bul. Yoksa ne anlamı kaldı insan ilişkilerinin, bu kadar sevecen görünüp alttan alta çıkarına yaşarken…

Öğrendiğim en önemli şeylerden biri bir insanın o kadar da masum olmadığı, bir söz vardır herkesi kendin gibi sanma; bazen geri çekilmeli insan uzaktan olup bitene bakmalı, küçük resimde fark edemediğin detayları büyük resme bakarken fark edebiliyorsun. Ve fark ettiğinde olan şeyse inkâr oluyor çoğu zaman. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu adı gibi bilen bir insan aradaki değerli paylaşımı yok sayacak kadar inkâr edebiliyor, ve o an inanılmaz şekilde her şey anlamını yitiriveriyor evrende, ve yüklediğin anlamların altında bir tek sen kalıyorsun diğeri pılısını pırtısını toplamış köşesine gururunla çekilirken. Yani demem o ki;
Her insan yerini ve değerini kendi belirler. Sözleri, davranışlarıyla, yaptıkları ve yapmadıklarıyla.
Geçtiğimiz yıl insan ilişkileri hakkında çok şey öğrendim. Herkes farkındalıklı bakamıyor. Dışarıya yansıttığı karakter çok aklı başında olgun kişiler olabiliyorken içi bambaşka olabiliyor. Bir elmanın içini açınca armut çıkmaz bunu bilirsin ama bir insanın içini açınca başka bir karakterle karşılaşabiliyorsun… Yaşanmışlıklar bir insanı olgun yapıyorsa o yaşanmışlık değerlidir. Ama çirkin davranışlara yönlendiriyorsa o yaşanmışlıklar ince elenip sık dokunmalıdır… “Canlılardan çok şey öğrendim” dediğim bu olsa gerek. Herkes çevresinin kattığı zarar ve yararla ilerler. Başkalarının üzerinden geçinerek ilerlenen bir sistemin parçaları da böyle olurdu zaten… Ve hayatında görevi biten ilişkiler bitmeli… Ben hep en temiz ve doğru yoldan herkesin yolculuğundaki görevimi tamamlayıp akıllarda iyi bir iz bırakmayı seviyorum.

Biz insanlar robot değiliz. Ağlayabiliriz, gülebiliriz, üzülebiliriz… Mutlu hissedince zıplayıp havalara uçabiliriz. Tüm dünyada bize bağışlanmış bu kadar ayrıcalık varken bunları kullanmak yerine kısıtlamayı tercih eden bir sistemin içinde yaşıyoruz. Yaratanın bize bahşettiği ayrıcalığı güçsüzlük sayıyoruz. Bunlarla yüzleşmek yerine katı, despot, sabit bir duruşta ancak kendi egomuzu besliyoruz. Hiçbir şey göründüğü gibi değilmiş insan kendini bu sistemde var etmek isterken gece evine gittiğinde yorganın altında gizli gizli ağlıyorsa yaşamın pekte anlamlı olduğu söylenmemeli… Şayet anlamsızlaştırmak için elinden geleni yapıyorsan bu da pek yaşanmış bir hayat sayılmaz.
Bir arkadaşım “hiçbir şeyi tek başına halletmek zorunda değilsin” demişti. O gün bu gündür bunu sorguluyorum. Evet bir topluluğun içinde yaşıyoruz, sistemin, ailenin, arkadaşlığın, evliliğin vb. ama yine de neden bazen işleri kolaylaştırmak yerine yapbozun parçasını kaybedip işi zora sokmayı seviyoruz. Bir zamanlar birisi sanırım o işte üşenmiş ve sorumluluğunu almamış ama benim bildiğim tek şey varsa hangi ilişkide olursan ol “karşılıklı sorumluluk” alınmayan ilişki yıkılmaya mahkumdur. Belki de çocuklara öğretilmesi gereken ilk şey sorumluluk almak…
Zaman zaman düşünürüm, neden yalnız kalmayı sevebildiğimi. Birçok şeyle ilgilenmeyi sevdiğimi. Belki de daha paylaşımcı bir yerden baktığım için sistemin dışında kalabiliyorum. Gözlem yapmayı ve yaşanmışlıklardan bir öğreti almayı seviyorum. Hiçbir zaman son yok; derinleşmeyi seviyorum. hayatı, canlı olmayı, duyguları, potansiyel gücümü keşfetmeyi seviyorum. Belki de bu yüzden fark ediyorum bilemiyorum…
Sevgi paylaştıkça çoğalırmış..